ÖZET
Bu çalışma Fransız bir sosyolog olan Gustave Le Bon’un kitleler üzerine yaptığı analizlerin ceza hukukuna -kişilerin suç işleme saikleri bağlamında- nasıl uygulanabileceği hakkındadır. Bu metin yazılırken Gustave Le Bon’un ‘kitleler psikolojisi’ kitabı kaynak olarak kullanılmış ve bu çalışmanın kanunda bir karşılığın olup olamayacağı araştırılmıştır.
- KİTLE NEDİR
Kelime anlamı ile ‘insan topluluğu, insan yığını’ anlamına gelen kitle. Daha genel bir tanımlama ile kendilerini bir araya toplayan ortak unsurun ne olduğundan bağımsız bir şekilde ‘rastgele olarak bir araya gelmiş bireyler topluluğudur.’ Psikoloji bakımından kitleyi tanımlayacak olursak ise bazı muayyen hallerde bir araya gelen ve onu vücuda getiren ayrı ayrı fertlerin malik oldukları karakterlerden çok farklı yeni karakterlere sahip olan insan topluluğudur.
Kitlenin meydana gelebilmesi için belli bir sayıda bireyin bir araya gelme şartı yoktur. Bazı durumlarda yüzlerce kişinin bulunduğu bir meydanda kitleden bahsedilemeyeceği gibi 5-10 kişinin -diğer unsurlarını da taşıması kaydıyla- bir araya gelerek kitleye dönüşebileceğinden bahsedebiliriz.
- GUSTAVE LE BON’UN KİTLELER PSİKOLOJİSİ
Bu bölümde Gustave Le Bon’nun 1895 yılında yayımladığı ‘Kitleler Psikolojisi’ kitabının daha çok ceza hukukuna kaynaklık edebilecek kısımlarının kısa bir incelemesi yapılacaktır.
- Kitlenin Özellikleri
Kitleler kendisini oluşturan bireylerin niceliğinden ziyade bireylerin bir arada bulunuş ilişkisinden meydana gelir. Kitle içindeki bireyin bilinçli münferit karakteri silikleşir ve o an baskın bulunan duruma evrilir. Böyle bir durumda kişinin rasyonel düşünme yetisi sekteye uğrayıp zayıflar ve bilinçaltı özellikleri daha baskın bir duruma gelir. Tüm fertlerin duygu ve düşünceleri tek bir tarafa kanalize olur ve böylece kitleyi oluşturan bireylerin karakterlerinden bağımsız olan bir ‘kolektif bilinç’ meydana gelir. Bu bilinç, mensubu oldukları topluluğu oluşturan bireylerin bir ortalaması değil, bilakis bambaşka bir çatı bilinçtir ve egemen olan karakter, oluşan bu kolektif ruhtur.
Meydana gelen bu kolektif karakter, bireyleri her biri tek başınayken duyacaklarından, düşüneceklerinden ve yapacaklarından tamamıyla başka düşündürür, hissettirir ve yaptırır. Böylece bireyin sadece belli bir kitlenin mensubu olduğu zaman sergilenecek bazı davranış biçimleri kendini gösterir ve hareket sahasına çıkar.
Kitlelerdeki coşkunluk yoğunluğu bireyin coşkunluk yoğunluğundan çok daha fazladır zira toplulukta duygu ve hareketler sirayet edici olduğu için bireyler üzerindeki telkinler karşılıklı etki yaratarak coşkunluk yoğunluğunu daha da artırır. Toplu halde bulunan kibritlerin birbirini tutuşturması gibi düşünebiliriz bu durumu. Nasıl ki toplu halde bulunan kibritler birbirini tutuşturup da cılız alevleri birleştiği vakit daha güçlü bir alev haline geliyorsa topluluktaki coşkunluk da fertler arasında benzer şekilde sirayet edip daha yoğun ve güçlü bir coşkunluğa dönüşür. İşte kitle ile kıyaslandığında tek başına bulunan bireyin duygu yoğunluğu da tek başına yanan kibritin cılız ateşine benzemektedir zaten kitlelerin en karakteristik özelliklerinden biri de telkine açık olmaları ile duygu ve düşüncelerin sirayet yoluyla çok hızlı bir şekilde yayılmasıdır. Bu durumda kitleyi oluşturan bireylerin bilişsel düzeyleri bilinçaltı sınırında olduğundan dolayı kitlenin telkine açık olması anlaşılır bir durumdur.
Kitledeki coşkunluğun daha yoğun bir hale gelmesi ortaya atılan herhangi bir şüphenin hızlıca tartışmaya yer olmayacak şekilde kesin bir gerçeğe evirilmesi durumu ile de oluşabilmektedir. Zira şüphe, coşkunluğu dizginlerken sadelik ve kesinlik bu duyguyu çok daha yoğun bir hale getirir. Bu yüzden kitleler zeka olarak münferit bireylerin daha aşağısındadırlar. Rasyonel argümantasyonlar kitleler nezdinde oldukça etkisizdir. Eğer topluluk belli bir yöne sevk edilmek veya belli bir konuda ikna edilmek isteniyorsa onların duygularına hitap ederek basit cümleler kurulmalıdır.
Kitlenin karşısındaki demagog, bir filozof veya bilim insanından çok daha ikna edici ve etkilidir. Kitleler için en mantıksız hikayeler dahi olması mümkün olaylar olduğu için en akıl almaz hikayeler bile bir demagog tarafından kitleye kabul ettirilebilir. Çünkü demagog bunu yaparken akıl yoluna başvurmaz aksine bireylerin daha ilkel güdülerine odaklanarak bunu yapar. Kitlelerin bu durumundan mütevellit yoğun bir şekilde arzu ettikleri şeyleri bile uzun süreli isteyemezler zira bu istekleri bir saman alevi gibi hızlı bir şekilde yükselir ve aynı hızla da sönümlenir. Bu bakımdan kitlelerin çocuksu tavırlar sergiledikleri bile söylenebilir. Bu durum kitlelerin niceliksel çoğunluktan aldığı güç hissiyle birlikte arzuladığı hedefe giderken önündeki engellerin hiçbirini kabul etmemesi ve büyük bedeller ödeme uğruna bu hedefe ulaşmaya çabalaması durumunda da gösterir.
Kitleler baskıcı olduğu kadar aynı zamanda muhafazakardır da ancak ve ancak basit duygu ve düşünceleri kavrar bu nedenle dünyayı ince nüanslardan yoksun olarak kaba bir şekilde algılarlar. Zira kendi iç dünyaları da duygu ve düşünce zenginliğinden yoksun bir haldedir.
Kitlenin zihin evreninde gri diye bir mefhuma pek rastlanmaz, olaylar genellikle siyah veya beyazdır. Birileri ya haklı ya da bütünüyle haksızdır ve biraz daha politik bir ortam mevcut ise insanlar net çizgilerle kategorik olarak vatan haini ya da vatanperver olarak tasnif edilir. Akıl yoluyla değil de telkin ve sirayet yoluyla meydana gelen inançların hepsinde bu indirgemeci karakteristik özellik boy gösterir. Bu nedenle kitlenin tartışma ve sorgulamaya asla tahammülü yoktur. Doğruları kesin doğrudur her daim.
Kitleyi oluşturan fertler tüm bu sebeplerin etkisiyle bilinçli hür iradelerini kaybettikleri için içgüdüsel olarak güçlü iradeye sahip liderlere bağlanma ihtiyacı duyarlar. Bu yüzden kitlelerin lider yaratma potansiyeli bir hayli yüksektir.
- Kitleye Mensup Bireyleri Suç İşlemeye Teşvik Eden Nedenler
Münferit haldeki birey farklı normların etkisiyle (hukuk, toplumsal ve ahlaki kurallar vs.) eylemlerini frenlemektedir. Çünkü tek başına yaptığı eylemlerin mesuliyetini de kendisi yüklenmek zorunda kalacaktır bunla beraber yaptığı eylemlerin şahsına isnadı çok kolay olduğu için her hareketinin sorumluluğunu zorunlu olarak omuzlarında hissetmektedir.
Kitle içindeki birey ise mensubu olduğu kitlenin çokluğundan güç alarak normalde frenleyebileceği duygularını serbest bırakma eğilimine girer ve kendini telkin ile sirayete açık hale gelmiş iç güdülerine teslim eder ve normal hayatta iktidarsız, ahmak veya cahil olan bu birey yıkıcı bir kuvvete sahip olduğu yanılsaması ile kendini güçlü ve önemli hisseder fakat bu durum uzun sürmez. Aynı zamanda kalabalığın vermiş olduğu kargaşadan dolayı eylemlerinin şahsına isnadı zorlaşacak ve az önce bahsedilen sorumluluk duygusundan kendini azade kılacaktır. Birey böyle bir ortamda normalde frenleyeceği duygularını serbest bırakma eğilimine girer ve kitle içinde potansiyel bir suçlu haline dönüşür. Bunla beraber kalabalığın bir üyesi olmasından mütevellit eylemlerini sahte bir demokratik meşruiyet zeminine oturtması da olağan bir durumdur. Ayrıca birey kitle içinde telkine açık bir hale geldiği için suç işleme yönündeki yönlendirmeler de birey üzerinde etkili olacaktır. Yapılacak telkinler o kimseyi karşı konulamaz bir coşkunlukla normalde yeltenmeyeceği bazı işlere sürükleyebilecektir.
Kitleye mensup fertlerin özelliklerini maddeler halinde sıralayacak olursak;
- Bilinçli ve rasyonel kişiliğin silikleşmesi
- Bilinçaltının eylemler üzerindeki hegemonyası
- Duygu ve düşüncelerin sirayet yoluyla aynı yöne doğru yönelişi
- Telkin edilen düşüncelerin uygulanmasına hemen başlama isteği
- Münferit haldeki durumuyla kıyaslanınca rasyonel düşünme yetisinin zayıflaması
Bu özellikleri taşıyan kimse artık kendisi olmaktan uzaklaşmış ve hür iradesi neredeyse tedavülden kalkmıştır. Kiteler içindeki bireyin özelliklerini veya onu suça iten nedenlerin ne olduğunu bu şekilde özetlememiz mümkündür.
- Cani Kitleler
Kitleler cinayet işlemeden öne genellikle yoğun bir telkine maruz kalırlar ve büyük patlama bu süreçten sonra meydana gelir. Bu kolektif cinayet eylemine katılmış bireyler kutlu bir görevi yerine getirdiklerini düşünürler fakat münferit cinayet vakalarında böyle bir meşruiyet zemini çok nadir görülür. Hatta kitlelerin bu cinayeti çoğu zaman cinayet olarak dahi adlandırılmayabilir.
Kitle dışından kimselerin bu hareketi cinayet diye tanımlamaması yani genel bir tasvip durumunun olduğu anlarda bu meşruiyet zemini çok daha sağlamdır hatta bu cinayet bir vatanperverlik veya örnek bir cesaretin temsili olarak bile görülebilir. Böyle durumlarda kitle halinde cinayet işleyen bu bireyler kendilerini bir katil olarak değil bilakis yargıçlık veya cellatlık görevi ifa eden kimseler olarak görürler. Ancak kitlelerin bu adalet anlayışı da indirgemeci düşünsel ve duygusal ruh halleri gibi basit ve her türlü incelikten yoksun bir anlayıştır.
- KİTLELER PSİKOLOJİSİNİN CEZA HUKUKUNA YANSIMASI
TCK’nın ikinci bölümü ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenleridüzenlemiştir.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlerin varlığı, gerçekleştirilmiş eylemi suç olmaktan çıkarmamakla birlikte eylemin yaptırımı olan cezanın ortadan kaldırılması veya azaltılmasını sağlar yani ilgili bölümde eylem suç olma vasfını yitirmemiş sadece suç niteliğinde olan bu eylemin karşılığında kişinin ceza alıp almayacağı veya cezada indirim yapılıp yapılmayacağı düzenlenmektedir.
Akıl hastalığı
Madde 32/1 Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
2. Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi beş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
Kanun ‘kişinin işlediği fiilin anlam ve sonucunu algılayamama veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olma’ durumunu cezada indirim nedeni olarak düzenlemiştir. Bu madde kanunun, kişinin rasyonel düşünebilme yetisi ile sorumluluğu arasında bir illiyet bağı kurduğunu göstermektedir. Bu nedenle hür iradenin rasyonel düşünebilme yetisi ile birlikte kullanılamadığı durumlarda bu madde hükmünün uygulama alanı bulacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Yukarıda kitle halinde bulunan bireyin zeka seviyesinin (rasyonel düşünebilme yetisinin) düşüp hür iradesinin telkin ve sirayet yoluyla yönlendirmelere açık bir hal aldığından bahsetmiştik. Bu nedenle kitle halinde işlenen suçlara, diğer şartlar da sağlandığı takdirde TCK m32/2’nin uygulanması, tartışmaya açık bir alan meydana getirmektedir fakat böyle bir olasılıkta dahi her olayın dinamikleri titizlikle incelenip kanun maddeleri ona göre tatbik edilmelidir. Zira her kitle halinde işlenen suça bu madde hükmünün uygulanması, bu suçu tek başına işlemek yerine belli bir toplulukla işlemeyi tercih etmiş suçluları ödüllendirmek olacaktır.
Bu maddenin olaya tatbik edilebilmesi için öncelikle alelade bir insan topluluğu değil de yukarıda bahsi edilen kitle psikolojisinin zuhur etmiş olması ve kitleyi oluşturan bireylerin iradesinin oluşan bu kolektif bilincin etkisi altına girmesiyle beraber kanunda bahsedilen,işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış olması gerekmektedir. Bunla beraber kitle içindeki telkin ve sirayet, kişinin rasyonel düşünebilme yetisini sekteye uğratacak yoğunlukta olmalıdır. Bu şartlar sağlandığı takdirde cezada kanunda bahsedilen indirim oranlarının uygulanabilirliği gündeme gelebilmektedir.
Burada incelenesi lazım gelen bir diğer husus ise kitlenin liderinin veya kitleyi manipüle eden demagog/provakatörün cezai sorumluluğun ne olduğu hususudur.
Azmettirme
Madde 38/1 Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.
Lider veya kitleye hitap eden demagogun yaptığı yönlendirmeler sonucu kitle tarafından bir suç işlenmesi neticesinde bu kişiye azmettirme sıfatıyla yukarıdaki madde hükmü uygulanmalıdır.
Burada tartışılması gereken bir başka husus ise azmettiren kişinin azmettirdiği muhatabın kitle olmasından mütevellit kitlenin nev’i şahsına münhasır niteliği de göz önüne alındığında bu durumda ağırlaştırıcı bir nedenin olup olmadığı hususudur.
Madde 37/2 …Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır.
Madde metni kusur yeteneği olmayan kişilerin suçun işlenmesinde araç olarak kullanılmasını ağırlaştırıcı neden olarak görmüştür aynı şekilde;
Madde 38/2 … Çocukların suça azmettirilmesi halinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz.
Aynı şekilde bu madde hükmü de incelendiğinde kusur yeteneği olmayan çocukların suça azmettirilmesi ağırlaştırıcı sebep olarak düzenlenmiştir. Bu iki maddeden yola çıkarak kanun mantığı incelenmek istenirse TCK’nın azmettirilen şahsın kusur yeteneğinin olmamasını cezada ağırlaştırıcı neden olarak ele aldığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Yukarıda, kitleleri oluşturan bireylerin hür irade ve rasyonel düşünebilme yetilerinin zayıfladığından bahsetmiştik. Bu nedenle kitleye mensup bireylerin her ne kadar kusur yeteneği olmadığından bahsedemeyecek ise de kusur oranlarının azaldığını ifade edebiliriz. Böylece kitlelerin azmettirildiği durumlarda kitleye liderlik eden şahıslarla beraber demagogların da azmettiren olarak kabulü gerekmekle birlikte madde 37/2 kıyas yolu ile uygulanarak bu kişilerin cezalarında artırıma gidilmesi gerekebilecektir.
SONUÇ
Burada normatif bir sonuca varmaktan öte metodolojik bir problem ortaya konmaya çalışılmıştır. Kanunların yorumu ve somut olaya tatbiki meselesi her daim bir hayli önemli bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazen salt rasyonel bir metodolojinin bizleri götürdüğü yer her ne kadar matematiksel olarak makul bir yer olsa da bu yerin somut olayda birey ve toplum vicdanındaki karşılığının aynı muayyen sınırlarda olduğunu söylemek zor olabilir belki de. Nitekim insanlık tarihi de bunun örnekleri ile doludur.